Obezite, vücutta birçok endokrin ve metabolik fonksiyonu bulunan yağ dokusunun normalden fazla olması sonucu ortaya çıkan, fizyolojik, organik, sistemik, hormonal, metabolik, estetik, psikolojik ve sosyal sorunlara yol açabilen bir hastalıktır ve prevalansı son yıllarda çevresel değişiklikler ile büyük ölçüde artmıştır. İnflamasyon, vücudun yaralanma, enfeksiyon veya zararlı uyarıcılara karşı doğal tepkisidir. Bu bağışıklık hücrelerinin aktivasyonunu, sitokinlerin salınımını ve etkilenen bölgeye artan kan akışını içerir. Ancak kronik inflamasyon, akut inflamasyondan farklı olarak zaman içinde devam eder, potansiyel olarak doku hasarına yol açar ve çeşitli kronik hastalıklara katkıda bulunabilir.
İnflamasyon ve değişime uğramış immün yanıt obezitenin iki önemli bileşenidir. Bu bileşenler obezite ile ilişkili metabolik hastalıkların oluşumunda büyük rol oynarlar. Obezite ile ilişkili kronik sistemik inflamasyonun kaynağı adipoz dokunun disfonksiyonudur. Adipoz (yağ) dokusu, bağ dokusunun özel bir tipidir ve adipozitlerden oluşur. Normal ağırlıktaki erkeklerde vücut ağırlığının %10-15’ini, kadınlarda ise %15-20’sini yağ dokusu oluşturmaktadır. Adipoz dokunun enerji depolama, yağda eriyen vitaminleri depolama, fiziksel koruma sağlama, termogenez fonksiyonlarına ek olarak, adipozitlerden ve adipoz stromal hücrelerden derive proteinlerin otokrin, parakrin ve endokrin kaynaklı hem lokal hem de sistemik etkileri olduğu gösterilmiştir. Adipoz doku inflamasyon halindeyken, iştahı düzenleyen ve beyindeki yolları etkileyebilen inflamatuar arabulucular salgılar. Tokluk hormonu olarak da bilinen ve normal kilonun korunmasında görevli metabolik bir hormon olarak bilinen leptinin direncine yol açar. Leptinin temel görevi yağ depolarının yeterli olduğunu beyne bildirmektir. Kişi bu sayede doyduğunu anlayarak daha az yiyebilir ya da yemek yemeyi bırakabilir. Ancak bu değişikliklerle vücut tokluk hormonuna uygun şekilde yanıt vermez ve iştah artar.
Sitokinler gen ekspresyonunu düzenleyen kimyasal mesajcılardır. Obezitede artmış sitokin üretimi vardır. Vücut yağ oranı fazla olan bireylerde adipoz dokudan yüksek oranda TNF-α, IL-6 gibi inflamatuvar sitokinler salgılanmaktadır. Bu sitokinler karaciğerde CRP’yi uyararak kronik inflamasyonun oluşmasına neden olmaktadır. Bu sebeple genelde CRP yüksekliği nedeniyle araştırılan hastalarda temel neden obezitedir. Covid-19 döneminde de obez hastalarının hastaneye yatış oranlarının ve bu nedenle hayatını kaybetme riskinin daha fazla olduğu görülmüştür. Obezitenin tek başına risk faktörü olmasını bu hastalarda çeşitli kronik rahatsızlıkların daha çok görülmesi tam olarak izah etmemektir. Obezitede zaten tek başına devamlı olan, düşük dereceli kronik inflamasyon söz konusudur. Bu durum bağışıklık tepkisini bozarak akciğer parankim ve bronşlarını olumsuz etkileyebilmekte, aşırı enflamatuar reaksiyonların rolünü açıklayabilmektedir.
Bunun yanı sıra beden kütle indeksinin (BKİ) yükselmesiyle birlikte inflamasyon mediyatörlerinin salınımı da artar, ve bu sessiz inflamasyon birçok komplikasyon ile beraber obezitenin istenmeyen sonuçlarına neden olmaktadır. Bu bileşenler obezite ile ilişkili metabolik hastalıkların oluşumunda büyük rol oynarlar.
İnflamasyon ve obezite arasındaki ilişki iki yönlüdür. Obezite sadece inflamasyonu tetiklemekle kalmaz, inflamasyon da obeziteyi kötüleştirebilir. Kronik inflamasyon obezitenin ilerlemesini teşvik edebilirken obezitenin kendisi çeşitli mekanizmalar aracılığıyla inflamasyonu teşvik edebilir. Bu etkileşimin farkında olmak, obeziteyi sadece kilo yönetimi ile sınırlamak yerine altta yatan inflamatuar süreçleri ele almayı da önemli kılmaktadır. Ayrıca, inflamasyon bağırsak mikrobiyotasını bozabilir, ki bu enerji dengesi ve metabolizmada kritik bir rol oynar.
Bariatrik cerrahinin obeziteye bağlı inflamasyon üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalarda ameliyat sonrası kilo kaybı ile kronik hastalıkların ve inflamasyonun gerilediği gözlemlenmiştir. Mide hacminin küçültülerek kalori alımının azaltılması ile sağlanan kilo kaybıyla morbid obezlerde inflamatuar mediatörlerin normalize edilmesi sağlanabilmektedir. Bariatrik cerrahi prosedürünün ve kilo kaybı miktarının inflamatuar belirteçleri etkilediği, özellikle Roux-en-Y gastrik bypass ve LSG ameliyatlarından sonra CRP’de belirgin azalma olduğu bununda idrarda albümin kreatinin oranı üzerinde olumlu etkisi olduğu bildirilmektedir. Bariatrik cerrahi sonrası ile başta GLP-1 ile birçok inkretin salgısının artması ve bunların da inflamasyonu geriletmesi en etkili mekanizmadır. Bu diyetlerle olan kilo kaybından çok daha etkin olmasını izah eden faktördür.
İnflamasyon ve obezite arasındaki kompleks etkileşimin anlaşılması, halk sağlığı için çok önemlidir. Yaşam tarzı müdahaleleri, özellikle beslenme değişiklikleri, egzersiz ve kilo kaybı gibi, kronik inflamasyonu hedeflemek, inflamasyonun obeziteye olan olumsuz etkilerini hafifletebilir. Anti-inflamatuar bir beslenme, antioksidanlar, omega-3 yağ asitleri ve lif açısından zengin olarak, inflamasyonu azaltma ve metabolik sonuçları iyileştirme konusunda yapılan çalışmalarda umut vaat etmiştir.
Sosyal Medyada Paylaş:
Bunlar da İlginizi Çekebilir
İnsan beyni karmaşık bir organ olup, bilişsel işlem, duygusal düzenleme ve motor kontrol dahil olmak üzere birçok hayati işlevden sorumludur. Önemli bir şekilde…
Devamını OkuBirinci ve en önemli nedeni ameliyat sonrası kilo verme sürecinde kas yerine yağ yakımını desteklemek, kas kaybını önlemek ve kasları güçlendirmektir. Bunun yan…
Devamını Oku