Reflü, bir hastalıktan ziyade bir bulgudur. Baş ağrısı da migren, sinüzit, beyin tümörü gibi hastalıkların bir bulgusudur. Gastroözofageal reflü nedeni için de 3 temel hastalık bulunur. Bu hastalıklardan ilki; yemek borusu ila mide arasındaki kapağın geç kapanması sonucunda ortaya çıkan hafif formdaki reflüdür. Genellikle reflü hastalarının %30’u bu ilk nedenle karşılaşmaktadır. Bu gruptaki hastalar reflü ile birlikte yaşam kaliteleri bozulmadan yaşarlar. Perhiz yani diyet ve sosyal tedbirlerle hayatlarını idame ettirirler. Kalıcı tedaviler cerrahi ve endoskopik tedaviye ihtiyaçları yoktur.
İkinci grup bu kapağın değişik derecelerde açıldığı ve hiç kapanmadığı kapak yetmezliği grubudur. Bu ikinci reflü nedeninde toplam reflü hastalarının %40’ı yer almaktadır. Reflü nedenindeki üçüncü temel hastalık da mide fıtığıdır. Kapağın açık kaldığı ayrıca karından göğüs boşluğuna doğru mide asidinin çıktığı durumdur. Reflü hastalarının %30’u da bu grup içerisinde yer alabilir.
İkinci ve özellikle üçüncü grupta hastalık ağır seyreder ve bu gruptaki hastalarda ilaç ile tedavi yeterli olmayabilir. Mide kapakğı sisteminde tamir yapılamaz, sadece mideden yemek borusuna kaçan suyun asit kapsamını nötralize ederek yemek borusunun asitle yanması engellenir. Bu hastalar asit düşürücü ilaçlarla rahatlarlar fakat ilacı kestiklerinde özellikle mide fıtığı grubunda şikayetleri (yanma, ekşime, ağrı) hemen tekrarlar. Sonuçta reflü hastalarının %30’luk bir kısmı sürekli PPI yani reflü tedavisinde görevli ilaçları kullanmak zorunda kalırlar.
Kalıcı tedavi arayışları son 20 yıldır tıp sektörünün en önemli ilgi alanıdır. Bugün 10 yıl ve ötesi uzun dönem sonuçları olduğu bilinen iki tedavi şekli vardır.
1-Hayat boyu asit düşürücü ilaç (ppı)
2- Cerrahi tedavi
İlaç kullanımının, yan etkileri bakımından 7-10 yıl güvenli olduğu iddia edilse de uzun kullanımı hakkında şüpheler vardır. Cerrahi tedavi yaklaşık 50 yıllık geçmişi olan ve sürekli değişim göstererek laparoskopik olarak yapılan bir girişim haline gelmiştir. Laparoskopik cerrahi ağrısının az olması, bir gün hastanede kalma ve çabuk işe dönüş ile 1990 yılından itibaren altın standart haline gelmiştir. Laparoskopik reflü cerrahisi Amerika’da sayı bakımından safra kesesi ve şişmanlıktan sonra üçüncü sıklıkta yılda 40000 hastaya yapılan bir operasyondur.
Uygun hasta seçimi, uygun teknik ve tecrübeli cerrahın (en az 200 vaka yapmış olmak) bir araya gelmesi ile cerrahinin başarı oranı %90’ın üzerindedir. Günümüzde laparoskopik cerrahide yama tekniğinin kullanılması nüks olasılığı daha da azaltmıştır. Bu konuda benim çalışmam da World J Surg dergisinin kasım sayısında yayınlanmıştır. Fakat cerrahi spesifik olmayan, bir gün tiroid ve meme, diğer gün kalın barsak, bazen de reflü cerrahisi yapan cerrahlarda başarı oranı %60’lara kadar düşmektedir.
Elbette çok sayıda hastanın sürekli ilaç içmek zorunda kalması cerrahinin alternatifi olarak endoskopi aracılığı ile tedavi arayışlarına itmiştir. Yaklaşık 20 yıldır bu tedavi arayışları sürmektedir. İlk olarak endoskopla dikiş atarak bu bölgenin daraltılması denenmiş fakat 1. yıl sonunda başarı oranı %20’lerde kalmıştır. Bu konuda çalışmalar devam etmektedir.
İkinci yöntem köpükle tedavi olarak adlandırılan enterix yöntemidir. İki yıl önce “Köpükle Reflüye” son başlığı ile bir gazetemizde haber olan bu yöntemde, kapak bölgesine enjekte edilen köpük benzeri madde ile kapak daraltılmaya çalışılıyordu. Fakat zaman içerisinde bu yöntemde köpüğün damar içine kaçmasıyla emboli gelişmesine bağlı iki ölüm vakası olması nedeniyle firma tarafından üretimden çekildi.
Stretta, tıpta çok kullanılan radyofrekansla dokuların ısıtılmasına dayanan bir yöntemdir. Etkinliği bugün tam olarak kanıtlanmamıştır. 24 saatlik yemek borusunda asit ölçümünde istatistiksel anlamlı bir kanıt yoktur. Kabul edilen bir görüşe göre radyofrekansla doku içerisindeki sinirler yanmakta, bunun sonucunda yemek borusuna asit yine kaçmakta fakat hasta tarafından hissedilmemektedir. Dolayısı ile yemek borusunda yara açılmış vakalarda veya kanser öncüsü hücresel değişiklik (Barret) gelişmiş hastalarda kullanımı uygun olmadığı tıp dünyasınca kabul edilmiştir. Ayrıca üretici firma kapak yetmezliği 3 cm. den büyük vakalarda da kullanılmamasını önermektedir. Yöntemin bu şartlardaki ilaçtan kurtulma başarı oranı tıp literatüründe %50-60 düzeyindedir. Ayrıca yöntem masum değildir. Kanama, delinme ve infeksiyon hatta ölümle sonuçlanan vakalar Amerikan ilaç eczacılık kurumu (FDA) bildirilmiştir.
Bu yöntem cerrahinin alternatifi kesinlikle değildir, yukarıda belirtilen sınırlandırmalar nedeniyle cerrahiye aday hastaların ancak %30’una uygulanabileceği Amerika’da yapılan bir çalışmada yapılan tespittir. Bu yöntem Amerika’da kısıtlı sayıda merkezde seçilmiş bazı reflü hastalarına uygulanmaktadır.
Tıp sektörünün arayışı elbette devam edecektir fakat bir yöntemin uzun dönem sonuçları ortaya çıkmadan kesin hükümler vermek milyonlarca reflü hastasının kafasını karıştırmak son derece yanlıştır. Bugün başta özofix isimli alet olmak üzere bir çok yöntem denemeleri sürmektedir.
Elbette değişik kaygılarla her yöntem sınırları zorlayarak kullanılabilir. Fakat tıp dünyasında uzun dönem sonuçları bilinen cerrahi yöntemi başka yöntemlerle kıyaslamak şu an mümkün değildir.
Sosyal Medyada Paylaş:
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Reflü, bir organdaki sıvının vücuttaki başka bir yere geçmesine verilen isimdir. Bu durum eğer idrar yollarındaki sıvı, böbreğe doğru kaçarsa vezikoüreteral ref…
Devamını OkuReflünün yukarıda aktardığımız çerçevede değişik nedenlerden dolayı oluştuğunu dikkate alırsak tüm reflü hastalarının aynı tip tedavilere cevaplarının farklı ol…
Devamını Oku