1975 senesinde Finlandiya’da ikizler üzerinde başlatılan ve 45 yıl süren kohort çalışmaları genetik ve çevresel faktörlerin etkilerini gözlemlemek ve değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Katılımcılara belirli aralıklarla mail yoluyla gönderilen anketlerle ulaşılmıştır. Bu çalışmadaki amaç obezitenin nedenlerini hem genetik açıdan hem hayat tarzı değişikliği ve çevresel faktörler açısından değerlendirmektir. Genetik yatkınlığı test etmek için yaklaşık 13.000 ikizden DNA alınmış ve toplanan datalarla polijenik yani çok genli test puanları belirlenmiştir. Obezite araştırması için ise katılımcıların vücut kompozisyonu belirlenmiş, kas ve yağ biyopsisi alınmış ve glukoz tolerans testleri yapılmıştır.
Bu testler sonucunda; obez bireylerin mitokondrisi sağlıklı bireylere göre daha kötü çalışmaktadır ama şaşırtıcı bir şekilde adipoz doku mitokondrileri kaslara kıyasla daha fazla etkilenir. Bu durum da olası metabolik hastalıklara yol açabilmektedir.
Daha sağlıklı beslenme düzeni, daha düşük BMI ve bel çevresi ile ilişkilendirilmiştir. Aynı zamanda düşük BMI ve bel çevresi ölçümleri, daha düşük obezite riski ve iç yağlanma ile ilişkilendirilmiştir.
Daha kaliteli bir beslenme düzeni; bireylerin öğün sıklıklarına, kahvaltı yapıyor olmasına, bilinçli beslenmesine, duygusal yeme davranışının olmamasına, besin değeri daha yüksek gıdaları tüketmesine ve magnezyumdan zengin; doymuş yağ ve sükrozdan fakir bir diyet uygulamasıyla ilişkilendirilmiştir.
Daha düşük BMI, yüksek lif alımı, düzenli fiziksel aktivite, porsiyonların küçüklüğü, düşük şeker tüketimi ve meyve-sebze tüketimi sıklığı ile ilişkilendirilmiştir.
Sonuç olarak genetiğin, ilerideki obezite ve kronik hastalıkların oluşmasında etkisi büyüktür fakat yaşam koşullarıyla bu durumun tersine döndürülebileceği ve yaşam tarzıyla beraber engellenebileceği sonucuna varılmıştır.
Yine obezler üzerinde yapılan bir ikiz çalışmasına göre; daha önce hiç diyet yapmamış obez bireyler ve diyet yapıp kilo vermiş obez bireyler olarak iki grupta incelenmiştir. Uzun süreli kohort çalışması sonucunda; diyet yapan grubun uzun vadede hiç diyet yapmamış olan gruba göre daha çok kilo aldıkları görülmüştür. Bu zıtlık şöyle açıklanmıştır; diyet yapan obez bireylerde, diyet sonrasında tıkınırcasına yeme davranışı geliştiği ve diyet döngüsü adı verilen kilo verip alma döngüsüne girdiği görülmüştür. Sürekli diyet yapan bireylerin metabolizmasının hiç diyet yapmamış olan gruba göre daha yavaş olduğu ve vücut kompozisyonlarının daha bozulmuş olduğu görülmüştür. Sonucunda metabolik sendrom ve kronik hastalıkların gelişme ihtimali artmıştır. Bu duruma çözüm olarak; BMI 40 üzeri veya 35 üzeri ve metabolik sendromu olan hastalarda obezitenin son tedavi basamağı olan bariatrik cerrahi ile sağlıklı beslenme ve egzersizi hayat tarzı haline getirmesi bireylerin kalıcı yaşam tarzı değişimine ulaşmasına zemin oluşturmaktadır.
Sosyal Medyada Paylaş:
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Diyet lif, bir deyişle de posa, sindirim enzimlerine dirençli olmasından dolayı insan ince bağırsağında sindirilmeyen buna karşılık kalın bağırsakta tamamen vey…
Devamını OkuObezite çağımızın en büyük sorunlarından biridir ve tüm dünyada gittikçe artış göstermektedir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre nüfusun y…
Devamını Oku